Peygamberimizin (sav) nübüvvetinin delil ve burhanları had ve hesaba gelmez. Onların hepsini izah etmek hem bizim haddimizin fevkindedir hem de böyle bir yazı veya sohbet ile de îzah edilecek bir mesele değildir. Ancak nübüvvetin parlak bir delili olan Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz’in güzel ahlâkı ile Rabbimizden bize getirdiği Kur’ân-ı Azîmüşşan ve Hadîs-i ?erîflerin nübüvveti ne sûretle is...[Devamını Oku]
Hani Meryem oğlu ?sâ: “Ey İsrâil oğulları! Muhakkak ki ben, ben¬den önce (gönderilmiş) olan Tevrât’ı tasdîk edici ve benden sonra gelecek ismi Ahmet olan bir peygamberi müjdeleyici olmak üze¬re size Allâh’ın (gönderdiği) bir peygamberiyim!” demişti . (61: 6)
Hz. Peygamber (sav)’in bizzat belirttiği bazı kaideler bilinmektedir. Mesela, Hz Muâviye (ra)’a hitaben şöyle diyor: “Ey Muâviye, divitine lika koy, kalemini eğri kes, bâ’yı uzat, sin’i fark ettir, mim’i köreltme, Lafzatullahı güzel yaz, er-Rahmân’ı uzat, er-Rahîm’i güzel yaz, kalemini sol kulağına koy ki, kolay hatırlayıp alasın.”
Peygamberimizin (sav) nübüvvetinin delil ve burhanları had ve hesaba gelmez. Onların hepsini izah etmek hem bizim haddimizin fevkindedir hem de böyle bir yazı veya sohbet ile de îzah edilecek bir mesele değildir. Ancak nübüvvetin parlak bir delili olan Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz’in güzel ahlâkı ile Rabbimizden bize getirdiği Kur’ân-ı Azîmüşşan ve Hadîs-i Şerîflerin nübüvveti ne sûretle is...[Devamını Oku]
Temsil, iki şey arasındaki benzerliğe dayanıp birisi hakkında verilen bir hükmü diğeri hakkında da vermektir veya bilinmeyen çıplak bir hakikati ona benzeyen başka bir şeyle kıyaslamak ve o mücerred hakikati bu vesileyle idrak ettirmek demektir.
Rabbimizin “?üphesiz ki biz onu, anlayasınız diye Arapça bir Kur’ân olarak indirdik” buyurmuş olması, Kur’ân’ın Arapça okunması gereğini açıkça ifade etmektedir kanaatindeyim. Gerçi böyle bir suali soran kişinin kastı da, aksi olmasa gerektir. Öyleyse nedir?
Kur’ân, öyle bir mucizeler membaı ve sırlar sandukçası ki, göz görse “mâşâallah”, akıl anlasa “bârekâllah”, kalp derk etse “sübhânallah” diyecek…
Denizli’de, bir kardeşimizin dükkânında, Amerikalı bir misyonerle yaptığımız uzun bir münazâranın sonunda, sorduğu suâline verdiğim şu mânâdaki cevabı, Kurban Bayramı münâsebetiyle sizlerle paylaşmak istiyorum.
-Hadi Gülsüm Teyze, geç kaldık! — Dur yavrum dur, geldim, ancak hazırlanabildim. — Kur’ân’ını almadın mı? — Aaaa unuttum bak hele; dur onu da alayım öyle çıkalım.
İ‘câz, Fahr-ı Âlem (asm)’ın risâlet da‘vâsında göstermiş olduğu en büyük mucizesi olan Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân’ın, sahib olduğu harikulade hususiyetleriyle, başkalarını, onun benzerini yapmaktan “âciz” bırakarak hakkaniyetini ispat etmesi demektir.
Susun, susun ey insanlar, dinleyin bir ses var Kâinat mescidinde hak söz Kur’ân okunur Her şey sussun o konuşsun, nefis sussun akıl sussun Kelâm-ı ezelîyle yalnız Rabbim konuşsun
Arab ediblerinin i‘câz-ı Kur’ân’ın bir tek vechi olan belâğatı noktasında tek bir sûresinin mislini getirmekten çekinmeleri ve şimdiye kadar hiçbir i’câz vechine karşı çıkamamaları ve acz içinde sükût etmeleri, Kur’ân’ın i‘câzına, mucize oluşuna, beşerin gücünün fevkinde oluşuna en büyük delildir.